Aşık olduğunuzda vücudunuzdaki ve iç dünyanızdaki değişimleri fark
etmemeniz mümkün değil. Yapılan araştırmalarda ortaya konan gerçek ise
vücudun aşk iksiri sağladığı. İşte aşkın vücudunuzda sağladığı
değişimler...
Farklı hormonlar aynı anda farklı etkiliyor
Aşık olan kişiler kalbin daha hızlı çarpması, yüzün kızarması ve ellerin
terlemesi gibi tepkiler veriyor. Bu durumdan vücutta salgılanan
dopamin, noradrenalin ve feniletilamin sorumlu. Dopamin yoğun mutluluk,
yoksunluk ve bağımlılıkta önemli rolü oynuyor. Madde ve bazı ilaç
bağımlılıklarında da etkili bir hormon. Noradrenalin adrenaline
benziyor. Adeta ayakları yerden kesiyor ve kalp çarpıntısına neden olup
heyecan yaratıyor. Aynı zamanda dikkat, kısa süreli hafıza,
hiperaktivite, uykusuzluk ve hedefe yönelik davranıştan sorumlu. Yüksek
dopamin seviyeleri noradrenalin ile ilişkili.
Aşk iksiri, dopamin ve noradrenalin karışımında
Yapılan araştırmalarda bu iki hormonun birlikte salgılanmasıyla sevinç,
yoğun enerji, uykusuzluk, yoksunluk, iştah azalması ve artmış dikkate
neden olduğunu ve aşık olunduğunda vücudun bu hormonlardan oluşan “aşk
iksirini” salgılamaya başladığı belirtiliyor. Helen Fisher’in ekibiyle
birlikte yaptığı bir fonksiyonel beyin görüntüleme çalışmasında, aşık
olunan kişinin fotoğrafına bakıldığı anda yapılan çekimlerde, dopamin
reseptöründen zengin beyin bölgelerinde kanlanma artışının olduğu
saptanıyor.
İlişkilerin Kuralları!
Aşıkların beyni obsesif kompulsifler gibi
Başka bir çalışmada, aşık olan insanların beyninde mutluluk hormonu
olarak bilinen serotoninin azaldığı ortaya çıkmış. Bulunan düşük
serotonin hormonu seviyelerinin, obsesif kompulsif (tekrar eden
takıntılı davranış) bozukluk hastalarında ortaya konan serotonin
eksikliği ile benzer olduğu için kişi, aşık olduğu insanı aklından
çıkaramıyor.
Bağlanmadan sorumlu hormonlar bile var
Oksitosin ve vazopressin hormonlarının özellikle bağlanma ile ilişkili
hormonlar. Dolayısıyla aşktaki bağlanmadan sorumlular. University of
California, San Francisco'dan araştırmacılara göre oksitosin hormonu,
diğer insanlarla sağlıklı ilişki kurmak ve sürdürebilmek için gerekiyor.
Orgazm sırasında salgılanıyor ve duygusal bir bağın kurulmasını
sağlıyor. Aynı zamanda doğum sırasında ve emzirme döneminde de
salgılanıyor. Doğum eylemindeki kasılmalar oksitosin olmazsa başlamaz.
Doğumla bebeği önce anneden ayıran ancak doğumdan sonra tekrar anneye
bağlayan hormondur. Doğumlardan sonra rastlanan olası bebek reddini
ortadan kaldırır. Emzirme sırasında da süt kanallarının daha iyi
kasılmasını ve bebeğin daha kolay emmesini sağlar.
Vazopressin erkeklerde sosyal davranıştan özellikle başka erkeklere
gösterilen saldırganlıktan sorumlu. Ayrıca uzun süreli ve tek eşli
ilişki ile ilişkili. Bu her iki hormonunun konsantrasyonu yoğun romantik
bağlanmada, eşleşme sırasında ve seks yapıldığında yükseliyor.
Vazopressin ve Oksitosin reseptörleri beyin kökünün çeşitli bölümlerine
dağılıyor ki bu bölgeler, aşk ve anne sevgisiyle aktive olur. Dr. Fisher
oksitosin ve vazopressinin, dopamin ve noradrenalin yolakları ile
çatışması nedeniyle bağlanmanın artmasıyla tutkulu aşkın söndüğünü
belirtiyor.
Aşkın Ömrü Kaç Yıl?
Aşkın ömrü üç yıl
Aşkın ömrü üzerinde uzun süreden beri tartışmalar devam ediyor. Ancak
bilinen gerçek şu ki, tutkulu aşk zaman içinde azalıyor. Yapılan
bilimsel araştırmalarda aşkın ömrünün 2-3 yıl olduğu saptanmış. Aşk için
gerekli olan dopamin, noradrenalin ve feniletamin gittikçe azalıyor.
Aşık olunan kişinin hataları birdenbire görünmeye başlanıyor. Aslında
aşık olunan insan değişmiyor ancak aşık olan kişi mantık çerçevesinde
değerlendirmeye başlıyor. Bu durumda iki seçenek çıkıyor kişinin
karşısına aşkınız bitiyor ya da sağlam bir ilişki haline dönüyor. Eğer
ilişki devam ederse endorfinler devreye giriyor ve huzur, güven gibi
duygular ilişkiye ekleniyor. Seksle beraber oksitosinin salınması ile
doyum ve bağlanma gerçekleşiyor.
Kendimize benzeyeni seçiyoruz
Yapılan bilimsel araştırmalara göre aslında kişiler eşlerini de
kendisine benzeyen kişilerden seçiyor. İskoçya’da Univercity of
St.Andrews’da yapılan bir çalışmanın sonucuna göre, eş seçimi ile ilgili
yapılan testlerde kişilerin, kendilerine gösterilen ve içinde yüzlerin
olduğu fotoğraflardan, genellikle kendilerine benzeyenleri seçme
eğiliminde olduğu saptanmış. Görünüşte olduğu gibi kişilik seçiminde de
kendi geçmişi -çoğunlukla aile ya da çocuklukta yakın olanlar-
hatırlatan kişiler tercih ediliyor.
Yeni Bir Aşkınız Varsa...
Aşk niye acı veriyor?
İlişki istendiği gibi gitmediğinde hayat kabusa dönebiliyor. Pek çok
kişi hayatının bir döneminde sevdiği kişi tarafından reddedilme
durumuyla karşılaşabiliyor. Özellikle geçmişinde büyük kayıplar yaşamış
kişiler ayrılığa karşı daha duyarlı ve savunmasız olabiliyor. Bu gibi
durumda genel olarak kişide umutsuzluk, öfke gibi duygular oluşuyor.
Yalnızlık korkusu, karamsarlık, hayatı yaşamaya değer bulmama, hayatın
anlamsızlığı, düşünülüyor. Evden dışarı çıkmama, günlük hayatın aksaması
gibi durumlarla karşılaşılıyor. Derin bir acı yaşanıyor. Ölüm
düşünceleri, intihara eğilime kadar giden depresyon görülebiliyor.
Aşk sadece duygu mu?
Erken dönemde aşkın dopaminle ilişkili olduğunu düşünüldüğünde, aşkın
yalın bir duygudan öte bir şey olduğunu anlaşılıyor. Aşık olunan kişinin
peşinden sürüklenmeye, sadece onu düşünmeye ve ona odaklanmaya iten
güçlü bir “dürtü”. Bugüne kadar aşk adına yapılmış resim, tiyatro oyunu,
edebi eserlere bakıldığında basit bir duygudan öte tüm yaşamı peşinden
sürükleyen güçlü bir arzu olduğunu görülüyor. Evrimsel yönünden
düşünüldüğünde soy ve yaşam devamlılığını sağlayan itici bir kuvvet
olduğu düşünülüyor. Tabii bu kadar güçlü bir itici kuvvetin karşısında
durmak akıntıya tek dalla karşı gelmeye benziyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar..